İnsan, imtihan edilmek üzere Yüce Allah tarafından yeryüzüne gönderilen yaratılmışların en şereflisi olan bir varlıktır. Bu imtihan sürecinde iyi, güzel, hayırlı şeylerle karşılaşacağı gibi kötü, çirkin, şer ve zor durumlarla da karşılaşabilir. İnsan, fıtratı gereği dünya hayatında zor ve meşakkatli durumlarla karşılaşmak istemez. Ancak, hayatın olağan akışı içerisinde bu mümkün değildir. İnsan doğumundan ölümüne, hayat süreci içerisinde hayır ve şer olarak birçok imtihanlarla karşı karşıya kalır. Yüce Rabbimiz, Bakara Suresi’nde bu hususu bizlere şöyle ifade etmektedir: “Andolsun ki biz, sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksiltmekle (fakirlikle) deneriz. Ey peygamber! Sabredenleri müjdele. O sabredenler, kendilerine bir bela ve musibet geldiği zaman; Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.” ( Bakara 2/155-156) Yüce Allah, bu ayet-i i kerimelerde insanın başına imtihanın bir gereği olarak, olumsuz durumların gelebileceğini bizlere bildirmektedir. Bu beklenmedik imtihanlar karşısında, başarıya ulaşacak kimselerin ise, sabreden kimseler olduğunu ifade ederek, sabırlı bir müslüman olmanın önemi üzerinde durmuştur. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de hayır ve şer olarak, bir müminin başına bir şey geldiğinde, tavrının nasıl olması gerektiğini hadis-i şeriflerinde bizlere açıklamışlardır: “ Mü’minin her işi hayrete şayandır ve bu durum sadece Mü’min için geçerlidir. Başına sevindirici, hayırlı bir iş gelse şükreder, bu onun için hayırlı olur. Başına üzücü bir olay, şer gelse, sabreder, bu davranışı onun için hayırlı olur. Allah Resûlü (s.a.v.) Kuba’da bir toplulukla karşılaşmış ve onlara: Siz kimsiniz? diye sormuştu. Onlar: Biz mü’minleriz, demişlerdi. Allah Resulü (s.a.v.), Mü’min olduğunuzun delili ve alameti nedir? diye sormuş, onlar da, şöyle cevap vermişlerdi: ‘‘ Biz belaya sabreder, nimete şükreder, kadere razı oluruz.” Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.), “ Siz gerçekten Mü’minlersiniz” buyurmuşlardır. Deprem, sel, yangın gibi doğal afetler, hastalık, salgın hastalık, trafik kazaları, beklenmedik ölümler gibi durumlar, hayatın gerçekleri arasındadır. Müslüman bir kişi, doğal afetler ve diğer olumsuz durumlarla karşılaştığında, elbette sabretmelidir. Ancak onun bu sabrı, tembellik, atalet, miskinlik olarak görülmemelidir. Sabırdaki esas gaye, beklenmedik olaylar karşısında, insanoğlunun tedirgin olmaması, sükunetini ve sağduyusunu korumasıdır. Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz, bizlere örnek olarak, Eyyub (a.s.)’ın amansız bir hastalıkla karşılaştığındaki sabrını şöyle anlatır: “ Nitekim Eyyub Peygamber, Rabbine: Başıma bu dert geldi. Sen Merhametlilerin en merhametlisisin” diye dua ve niyazda bulundu. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik. “ (Enbiya-21/83-84) Hz. Eyyub (a.s.)’ın karşılaştığı hastalık karşısındaki bu sabrı, bir müslüman için çok güzel bir örnektir. Şu anda ülkemiz ve tüm insanlık Covid- 19 Koronavirüs salgınıyla karşı karşıya. Bir çok insan salgın hastalıktan dolayı vefat etti. Ağır hasta olanlar var ve her gün bu salgın hastalığa yakalananlar var. Bir müslüman olarak, bu salgın hastalık karşısında, bize düşen Hz. Eyyub (a.s.) gibi gerekli tüm önlemleri aldıktan sonra, (maske, mesafe, hijyen) Yüce Rabbimize dua ve iltica ederek, O’na sığınmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) yaşadığı dönemde bir şehirde veba salgını olduğunu duyunca “ Şayet bir yerde Veba (bulaşıcı hastalık) olduğunu işitirseniz, oraya gitmeyin. Sizin bulunduğunuz bir yerde meydana gelmiş ise, oradan da ayrılıp çıkmayın.” buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerifiyle, Peygamberimiz (s.a.v.), yüzyıllar öncesinde bugünkü karantina şartlarının uygulanmasını bizlere tavsiye etmiş ve salgın hastalıktan nasıl korunulacağını öğretmiştir. Deprem, sel, yangın vb. afetlere karşı da bir müslümanın üzerine düşen, sorumluluklarını yerine getirerek ve gerekli tedbirleri alarak Rabbi’ ne tevekkül etmesidir. Bu anlamda, içerisinde barınacağı evini depreme dayanıklı yapmalı, sel ve dere yatağına evini yapmamalı, yangın için gerekli uyarı ve önlemleri evinde veya çalıştığı mekânda almalıdır. Depreme dayanıksız, malzemeden çalarak, teknik kurallara uymadan zayıf, çürük binalar yapmak felaketin habercisidir ve göz göre göre bir cinayettir. Bu bir insanlık suçudur. Allah katında da büyük bir günahtır ve vebaldir. Önce tedbir sonra Yüce Rabbimize tevekkül gelir. Tedbir almadan tevekkül edilmez. Bu durumda zaten tevekkülden bahsedilemez. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir sahabeyi “ Önce deveni bağla sonra tevekkül et’’ diye uyarıyor. Dolayısıyla, bizler de doğal afetlere karşı yapabileceğimiz her şeyi yaptıktan, her türlü tedbiri aldıktan sonra Rabbimize tevekkül etmeliyiz. Çürük binalar yapıp, Allah’a tevekkül edilmez. Biz binalarımızı en kaliteli malzemeden ve bütün yönetmeliklere uygun bir şekilde yaptıktan sonra kendimizi Rabbimize emanet ederiz. Afet, bela ve musibetlere karşı, fert ve toplum olarak tüm önlemleri aldıktan sonra yine böyle felaketlerle karşılaşırsak, bir müslüman olarak bize düşen, Yüce Rabbimize isyan etmeden sabretmek, bu bela ve felaketi bizim üzerimizden kaldırması için O’na sığınmak ve dua etmektir. Dinî inancımızın bizlere tavsiye ettiği sabır, insanın hayatının fırtınalı ikliminde sığınabileceği bir limandır. Sabır, bize arzu etmediğimiz bir durumla karşılaştığımızda ona tahammül göstermemizi sağlar. Biliriz ki bu tahammülü gösterdiğimizde Yüce Allah, bize güven verir, kalbimizdeki sıkıntıyı giderir, kalbimizi bir ferahlık, genişlik ve huzurla doldurur. Sonuç olarak, karşılaştığımız olağanüstü durumlarla, felaketlerle ve krizlerle baş etmede içselleştirilmiş bir sabır inancının çok büyük bir önemi vardır. Bu vesileyle İzmir depreminde ve salgın hastalık sebebiyle vefat eden bütün kardeşlerimize Yüce Allah, rahmetiyle muamele eylesin, yakınlarına sabır ve metanet, yaralılara ve hasta olanlara acil şifalar versin. Yüce Rabbimiz bizleri, tüm müslüman kardeşlerimizi ve insanlığı tekrar böyle felaketlerle karşılaşmaktan muhafaza eylesin. Recep BALABAN Kemer İlçe Müftüsü