Cenab-ı Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ismini zikrettiği tek ay olan Ramazan, bir kez daha kavuşma fırsatını yakaladığımız mübarek bir aydır. Bu ay müslümanların kavuşmayı en çok arzu ettiği bir aydır. Zira bu ay müjdelerle doludur. Hiç bir aya nasip olmayan oruç bu aydadır. Hiç bir aya nasip olamayan Kadir gecesi bu ayın içindedir. Bin aydan hayırlı olma gibi bir faziletin sahibidir. Hakkı batıldan ayıran, iyiyi kötüden ayırt eden, yer yüzünün en son ilahi mesajı Kur’an-ı Kerim kendisinde indirilen bir aydır. Teravih namazının sadece kendisinde kılındığı tek aydır. Cennetin kapılarının sonuna kadar açıldığı, Şeytan’ın zincirlendiği tek aydır Ramazan. Cehennemin kapılarının kilitlendiği bir aydır. Dolayısıyla faziletlerle dolu olan bu aya kavuşmayı arzu etmeyen akıl için ne söylenebilir? Evvelinden sonuna kadar mü’minin kurtuluşa ermesinin fırsatları ile dolu olan bu ay kimin işine gelmez? Bu ay sevgilidir. Bu ay rahmet pınarlarının çağladığı bir çağlayanlar diyarıdır. Bereketin ve faziletin eksilmeyen, yudumladıkça çoğalan deryasıdır.
Bu ay, gönüllerin buluştuğu, yüreklerin coştuğu, sevginin ve merhametin bollaştığı bir aydır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu yıl Ramazan ayı temasını “Gelin Gönüller yapalım” olarak belirlemiştir. Gelin bu Ramazan gönüller kazanalım.
Sevgili Peygamberimiz bir Şaban ayının sonunda Ramazan ayına girerken ashabına hitab ederek Ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir:
- Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı.
O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.
Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (terâvih namazı kılmayı) nâfile kıldı.
O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur.
O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir.
O, yardımlaşma ayıdır.
O ayda müminin rızkı bollaştırılır.
O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da hiç bir şey noksanlaşmaz. Ashab:
"- Yâ Rasûlellah! Hepimiz oruçluyu iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz" deyince Resûlellah (s.a.s.):
"- Allah bu sevabı oruçluyu kuru bir hurma ile veya bir yudum su ile ya dabir yudum süt kaşığı ile iftar ettirene de verir.
O öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluştur.
O ayda köle ve hizmetçilerin yükünü hafifleten kimseyi Allah bağışlar ve cehennem ateşinden kurtarır.
Ramazan ayında şu dört şeyi çokça yapınız. Bunlardan ikisini yapmakla Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisini yapmaktan da
müstağnî sayılmazsınız. Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet şunlardır:
a- Allah'tan başka hiç bir ilah olmadığına şehâdet getirmek.
b- Allah'ı anıp istiğfar etmek.
Müstağnî olmadığınız iki haslete gelince:
a- Allah'tan cenneti istersiniz.
b- Cehennemden O'na sığınırsınız.
Kim bir oruçluya su verirse, Allah da ona havzından öyle bir şerbet verir ki,artık cennete girinceye kadar hiç susamaz."
Bu kadar müjde karşısında Allah’ın rahmetine kavuşmanın ümitsizliği olur mu? Şimdiye kadar oruç tutmamış olabiliriz. Şimdiye kadar hiç bir mazeret de olmadan bu ibadeti terk etmiş olabiliriz. Şimdi Allah-Teala’nın rahmetinin bu kadar yakın ve bol olduğunu gördükten sonra hâlâ oruçtan uzak mı duracağız? Pişmanlıkların af dilemenin mevsimi başka ne zaman? Rahmetin bu kadar bol olduğu bir mevsim olan Ramazan’da da kendimizi affettiremezsek pekalâ ne zaman?
Soralım bu soruyu kendimize: NE ZAMAN?