İslam’ın gayelerinden biri de insanı olgunlaştırmak, yaratılışına uymayan özelliklerden sıyrılmasını sağlamaktır. İnsanın yaratılışı âridir; şeref ve haysiyetinden uzaklaştıracak her türlü şeyi reddeder. Fıtratında; şeytanı Allah’ın “Secde et” emrine karşı durduran kibir (Araf, 7/11-12) olmadığı gibi, melekler gibi nefsani yönü olmayan varlık da değildir. İki özelliği de birlikte bulunduran, fakat mevcudiyeti üzerinde her iki yönün isteklerini dengeleyebilen varlıktır. Bütün insani tavırlarını, yaratılışındaki Allah’a ibadet maksadına ters düşmeyecek şekilde düzenleyebilecek kabiliyettedir.
Allat-Teala, insanı, nefsini kötü isteklerden arındırabileceği, kendi katında yücelebileceği bütün hasletlerle donatmış, ilahi mesajlarla bunun fırsatlarını sunmuştur. Bunun için ilk insandan bu yana peygamberleri ve onlarla birlikte gönderdiği kitaplarıyla yer yüzünü irşad etmiştir.
Yüce dinimiz İslam insanı erdeme ulaştırıcı bir çok fırsatlarla doludur.Kur’an-ı Kerim’de emredilen ve peygamber Efendimiz (SAV)’in sünnetinde var olan muhatap ve mükellef olduğumuz emir, tavsiye ve yasaklar bu fırsatlardandır. Bufırsatlara genel olarak, geniş bir ifade ile ibadetlerimizin bütünü diyebiliriz. Öyleyse ibadetlerimiz Rahmet sahibi Rabbimizin bizlere vermeyi vaat ettiği dünyevi ve uhrevi mükâfatlara ulaşma fırsatlarıdır. Bunların hepsinin, insana kazandırdığı ayrı ayrı özellikler vardır. Ama hepsinin birleştiği tek nokta vardır: Olgun bir mü’min olmamızı sağlamak.
İbadetlerimizi bizi yüceltecek yönleriyle anlamak, öylece inanarak yapmak,hayatımıza mana kazandıracaktır. İbadetlerimizi Allah emrettiği için yaparız.Başka bir kaygımız olamaz. Namazda oldu gibi bütün ibadetlerin insana kazandırdığı dünyevi ve uhrevi faziletler vardır. İbadetlerimiz, her şeyden evvel bizi Allah katında yücelten, Rabbimize yaklaşma ve onun rahmetine nailolma fırsatını yakaladığımız, ona kul oluşumuzun huzurunu ve zevkini taddığımız, iç dünyamızla barışık olmamızı sağlayan kul olma ifademizdir. İç dünyamızdaki ilahi doygunluğun, gönül huzurunun, kendimize güvenin, hayata daha şevkleba ğlanmanın, karşımıza çıkan nefsani ve tabii engellerin Allah’a ulaşma vesabrımız konusunda bizi yıldırmadığı bir kul olmamızın aydınlatıcı yol haritasıdır.
İbadetlerimizin başında namaz gelir. Namaz Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan ve onlarca ayette bahsedilen, geçtiği yerlerin bir çoğunda iman ifadesinden sonra zikredilen bir ibadettir. Bu şekliyle baktığımız zaman, hem imanın kalpte sabitlenmesi ve kuvvetlendirmesi hem de insanı ahlaki erdemler bakımından eğitmesi yönüyle namaz bir disiplindir. Nitekim şu ayet-i kerime bize bunu telkin etmektedir: “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayasızlık ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 85/45). Bu ayette geçen“Fahşa” kelimesi “Fuhuş” kelimesi ile aynı köktendir ve genellikle çirkin sözve fiiller için kullanılır. Daha genel manada zina gibi edep ve haya ile çelişen söz ve davranışları ifade eder. “Münker” kelimesi de kötülük manasına,İslam’ın ve aklın kötü bulduğu söz ve fiillerdir. Kamu vicdanının uygun bulmadığı, iyi ve hoş bulduğu bütün güzelliklere zıt olan tavırlardır.
Bu ayetin tefsirinde Diyanet İşleri Başkanlığımızın hazırladığı “Kur’an Yolu”adlı tefsirde şöyle denmektedir: “Âyete göre gerek abdest, kıraat, rükû, secde,ta‘dîl-i erkân gibi zâhirî şartlarına ve rükünlerine gerekse ihlâs, huşû, takvâgibi mânevî şartlarına özen göstererek kılınan namaz, İslâm’ın ve sağduyu sahibi erdemli toplumların edepsizlik, hayâsızlık ve kötülük sayıp reddettiği tutum ve davranışlarla uyuşmaz, âdeta bir nasihatçı, bir uyarıcı gibi namaz,kılan kişiyi bu davranışlardan meneder. Böylece âyette namazın ahlâkî tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmekte; namaz kıldıkları halde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlâk kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı bulunmaktadır.”