29.06.2016

MURATPAŞA

İlçemiz

 

Muratpaşa Tarihi

22 Mart 2008 tarih ve 26824 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5747 sayılı Kanun ile Muratpaşa İlçesi kurulmuştur. “Attalos Yurdu” anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama Krallığının sona ermesiyle (M.Ö. 133) bi süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiştir. M.Ö 77’de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmıştır. M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuştur. M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamıştır. Modern şehir, antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya’da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktadır. Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdur.

Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı Antalya’nın en güzel antik eserlerinden biridir.

Antalya Şehir Surları Helenistik dönemde surlar, tiyatro plânlı şehrin etrafını çeviriyordu. Bizanslılar döneminde ikinci bir sur ve hendekle takviye edilmiştir.

Antalya’nın ilk surlarının II. Attalos zamanında yapıldığı bilinmektedir. M.S. 130 yılında Roma imparatoru Hadrianus, Antalya seferi sırasında “Hadrianus Kapısı”nı yaptırmış, surların doğu bölümünü de onarttırmıştır. Antalya, M.S. 395 yılından itibaren Bizans döneminde, özellikle Akdeniz ticareti açısından işlek bir liman olmuştur. VII.yüzyıldan başlayarak Arap akınlarına uğrayan şehir, 860 yılında Abbasi halifesi Mütevekkil’in kumandanı Fazıl bin Karin tarafından kısa bir süre zapt edilmiştir.

Bizans imparatoru VI. Leon ve oğlu Konstantin Porphrogenetos döneminde (M.S. 912-914) surların yeniden onarıldığı bilinmektedir. Bu dönemde surlar, ikinci bir sur ve sur dışında bir hendekle kuşatılmıştır.

Eski Antalya kenti, birisi deniz ve birisi de karadan olmak üzere at nalı şeklinde iki surla korunmaktaydı. Ayrıca şehir içi yerleşim merkezlerini birbirinden ayıran duvarlar da vardı. Dış surlarda çok sayıda ve elli adım aralıklarla kuleler bulunuyordu. Antalya surlarının geçmişi antik çağlara kadar uzanır. Genellikle Helen devri temelleri üzerine Romalılar tarafından yapılmış olup Selçuklular devrinde genişletilmiş ya da onarılmıştır. Duvarlarda çok sayıda antik özellik taşıyan taş bloklar kullanılmıştır. XIX.Yüzyılın sonlarına kadar neredeyse tamamı korunmuş haldeydi.

Günümüzde sadece kent içindeki bazı burçlar, Hadrian kapısı, Saat Kulesi, Hıdırlık Kulesi ve bazı duvar kalıntıları varlığını korumaktadır.

 

 

Tarihi ve Turistik Yerler

 

Muratpaşa Cami: Surlar dışında Kazım Özalp Caddesi üzerindedir. Sadrazam Kuyucu Murat Paşa tarafından 1570 yılında yaptırılmıştır. On kenarlı kasnak üzerine yüksek bir kubbe ile örtülmüştür. Sivri kemerli ve üç kubbeli son cemaat yerinin sütunları renkli taşlarla süslenmiştir. Antalya Muratpaşa Mahallesinde, İlçemiz ismini Çarşı içerisindeki meydanda bulunan bu camiden alınmıştır.

Kaleiçi : Büyük bir bölümü yıkılmış ve yok olmuş at nalı şeklinde içten ve dıştan surlarla çevrilidir. Surlar, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirleri ortak eseridir. Surların 80 burcu vardır. Surların içinde kiremit çatılı 3.000 kadar ev bulunmaktadır. Evlerin karakteristik yapıları Antalya’nın sadece mimarı tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır. 1972 yılında Antalya iç limanı ve Kaleiçi semti, özgün dokusu nedeniyle ‘’Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu” tarafından “SİT bölgesi” olarak koruma altına alınmıştır. Turizm Bakanlığı’na “Antalya-Kaleiçi Kompleksi” restorasyon çalışmasından dolayı, 28 Nisan 1984’de FİJET (Uluslararası Turizm Turizm Yazarlar Birliği) tarafından Altın Elma Turizm Oskarı ödülü verilmiştir. Günümüzde Kaleiçi otelleri, pansiyonları, restorantları ve barları ile eğlence merkezi haline gelmiştir.

Eski Antalya Evleri: Yazların çok sıcak ve kışların ılık geçtiği Antalya’da eskievlerin yapımında soğuktan çok, güneşi önlemeye ve serinlik sağlamaya önem verilmiştir. Gölgeli taşlıklar ve avlular hava akımını kolaylaştıran özelliklerdir. Depo ve hol görevi yapan girişi ile üç kat üzerine kurulmuştur.

 

Yivli Minare: Antalya’nın ilk Türk yapısıdır. Merkezde liman yakınındadır. Üzerindeki yazıta göre Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın yönetimi zamanında (1219-1236) inşa edilmiştir. Tuğla ile örülen gövdesi, sekiz yarım silindirden oluşur. Bu minarenin bitişiğinde bir cami varsa da yıkılmış olmalıdır. Çünkü minarenin yanındaki cami daha geç devre, 1372 yılına aittir. Bir Türk beyliği olan Hamitoğulları zamanında, Tavaşi Balaban adlı bir mimar tarafından yapılmıştır.

 

 

Saat Kulesi ve Kesik Minare: Antalya kent merkeziyle birlikte yüzyıllarda yakınlaşmaya başlar. Roma ve Bizans’ın mirası Selçuklu, Osmanlı ve günümüz örnekleriyle zenginleşir. Bir Roma tapınağı iken ,önce Kilise , sonra Camiye dönüşen Kesik Minare 2 bin yıllık deniz feneri Hıdırlık kulesi ve kalenin burçlarına yükselen Saat kulesi. Ulu cami adıyla da bilinir. Aslında bir bazilika olarak V. Yüzyılda inşa edilmiştir. İlk eserden çok az bölüm ayakta kalmış, Bizans döneminde değişikliklere uğramıştır. Eser, Osmanlılar zamanında tamir görmüş, bir kısmı Mevlevihane olarak kullanılmış, sonra cami olarak hizmete açılmıştır.

Karatay Medresesi: İl merkezindeki önemli Türk İslam yapılarından olup XIII. Yüzyıl ortasında inşa edilmiştir.

 

 

 

Falezler: Falez oluşumları yerine göre olmak şartıyla 14 metreden 25 metre derinliğe kadar inerler. Daha sonra dip yapısı yerini kumluğa ve mil tabakasına bırakır. Bu yüzden enteresan noktalar ilk 20 metre civarındadır. Daha ileri gitmek çölde gezinti yapmak gibidir.

Giriş kolaylığı açısından tercih edilen yerlerden biri Konyaaltı plajına inen varyantın altıdır. Bu bölgede kayalık kesim 25 metreye kadar iner ve suyun altında falezleri ve üzerindeki canlı yaşamını görmeye imkan kılar.

 

 

 

 

 

 

Üç Kapılar: Zamanımıza kadar yanlarındaki iki kule ile sağlam kalan tek kapı Üçkapılar veya diğer adı ile Hadrianus Kapısı olup, Pamphylia’nın en güzel kapısıdır. M.S. 130 yılında imparator Hadrianus’un Antalya’ya gelişi onuruna yapılan kapı, sütunları hariç, tamamen beyaz mermerden yapılmıştır. Oyma ve kabartmaları olağanüstüdür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Antalya Müzesi: Antalya Müze’sinin kuruluşu ve gelişmesi oldukça ilginçtir. 28 Mart 1919 tarihinde Antalya İtalyanlar tarafından işgal edildi. İşgal kuvvetleri ile birlikte gelen arkeolog, yöreyi gezerek buldukları antik eserleri toplayıp İtalyan Konsolosluğuna taşımaya başladılar. Bu arada Antalya tarihine ilgi duyan ve arkeolojiyi seven lise öğretmeni Süleyman Fikri Bey, tarihi eserleri medeniyet adına topladıklarını iddia eden İtalyanların bu hareketlerine karşı çıktı. Tekeli Mehmet Paşa Camii’nin yanında terk edilmiş küçük bir mescidi düzenleyerek Antalya Müze’sinin ilk temelini atmış oldu. Daha sonra İtalyanların Antalya’dan çekilmesi üzerine onların topladıkları eserleri de bu küçük müzeye getirdi. 

1937 Yılından sonra Yivli Minare Camii müze olarak kullanıldı. Bölgede yapılan kazılarda yeni yeni eserler bulundu. Eski uygarlıkların kalıntıları bir bir toprak üzerine çıkarılıp sergileniyordu. Bugün Konyaaltı Caddesinde bulunan ve çağdaş bir anlayışla düzenlenmiş Türkiye’nin en büyük müzelerinden biri olan Antalya müzesinde 13 teşhir salonu ve açık hava galerisi vardır. Kapladığı alan 7.000 metre kare olan müzede sergilenen eser sayısı 5.000 kadardır. 25.000 – 30.000 kadar eser ise müzede sergilenmeden korunmaktadır.

Düden Şelalesi: Antalya’ya yaklaşık 7 km mesafede olup, Muratpaşa Lara Karpuzkaldıran semtinde son bulan cennetten akan bir doğa harikasıdır. Düden Şelalesi Antalya’nın en güzel şelalelerinden biridir.

Dünyanın dört bir yanından Düden Şelalesi’ni görmek için turistler akın akın Antalya’ya gelmektedir. Şelalede bir de mağara vardır. Bu mağara, şelaleyi daha güzel yapmaktadır. Düden Şelalesi, bu mağaradan 10 km sonra başka bir güzelliği daha Lara’dan Akdeniz’e dökülerek bir kez daha insanlara güzelliğini göstermektedir.

Düden Şelalesi’nin suyunun geçtiği her yerde hayat vermektedir… Ama değişen Dünya şartları ve küresel ısınmanın yaptığı etkilerle Düden Şelalesi’nin güzelliği ve cazibesini kaybetmektedir. Bu durum Türkiye’nin önemli turistik yerlerini kaybetmesi demektir.

Düdenbaşı’ndan sonra Koyunlar regülatöründe, iki ana kanala ayrılan Düden Çayı, dokuz kilometre sonra Antalya’nın doğusunda kırk metre yüksekliğindeki traverten bir eşikten şelale yaparak Akdeniz’e dökülür.